Roman
Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür.
Büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkân yok. Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar, fakat ben olduğum yerden ayrılamıyordum. Bu portrede ne vardı?..
Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında yer aldı. Toplumsal sorunlar ve politikayla yakından ilgilendi, 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis’e katıldı, daha sonra milletvekilliği yaptı, l’Evénement adlı bir gazete çıkardı.
İlk kez 1932’de Konya’da bir yerel gazetede tefrika halinde yayımlanmaya başlanan ancak yarım kalan Kuyucaklı Yusuf kitap halinde ilk kez 1937 yılında yayımlandı. Sabahattin Ali’nin ilk romanıdır.
Amerika, en iyi ile en kötünün bir arada yaşadığı çelişkiler ülkesidir. Bir yanda dünyanın en iyi üniversiteleri, kütüphaneleri, kültür merkezleri, hastane ve teknoloji merkezleri, NASA, askeri gücü, spor tesisleri, Hollywood...
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.’ Bu kadar.”
Gündelik yaşamın çelişkilerini, sıradan insanlarının acı ve sevinçlerini, umudu ve ayakta kalma mücadelesini gözlem yeteneğiyle birleştiren, anlatısındaki küçük ayrıntılarla okuru derinden yakalamayı başararak dünya edebiyatında özel bir yer edinen John Steinbeck, bu kez Jody'ye odaklanıyor.
Ağaçkulak'ın bir hayali vardır. Her gün gizli gizli çömlek ustası Min'in bir avuç kilden bir şaheser yaratmasını izler. Bu, ona göre bir mucizedir. Kendisi de bir gün böyle bir mucize gerçekleştirmek için can atar.
Bir sabah yatağında kendini bir böcek olarak bulan Gregor Samsa, yabancılaştığı bedenine bakarken bir yandan da ona nasıl davranacağını bilemeyen aile bireylerinin yaşadığı şokla başa çıkmaya çalışır.
Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai’nin acıklı bir aşk hikâyesi üzerinden kölelik ve özgürlük konularını işlediği romanıdır. Yazar bu eserinde, kölelik kurumunu, Osmanlı burjuvazisini ve insanın kendisinin değil ait olduğu sosyal sınıfın önemsenmesini eleştirerek, insanların eşit olduğu fikrini savunur.
‘‘Onun hayatı da öyle değil miydi? Son günlerin hoşluğu ile beraber, şimdi yine imkânsızlığa, yine hüzün ve kasvete düşmemiş miydi? Tıpkı şimdi düşündüğü gibi, nasıl yaz elindeki saadetten habersiz geçip ilk kış hücumuyla üzülürse, o da demin anlamamış, özlem duymamış mıydı? Tekrar hayatına başlamak arzusu, bugün tekrar yaz olmak emeli gibi değil miydi? Bir yıldır onu harap eden endişelerin, hüzünlerin ne olduğunu artık iyice görüyor, ‘İşte benim eylülüm!’ diyordu.’’
"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüzkarası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız."
Yıl 1688, yer Londra... Gece yarısı laboratuvarında çalışmakta olan Isaac Newton, gizemli bir hırsızın saldırısına uğrar ve içinde simyacılıkla ilgili notların bulunduğu defteriyle bazı deney aletleri çalınır.
İlk basımı 1885 yılında yapılan İnsan Ne ile Yaşar? Tolstoy’un yalın üslubunu yansıtan sevgi, barış, merhamet ve mülkiyet temalarının işlendiği altı öyküden oluşuyor.
Her can, kendi arzusunun kuludur. Hak, doğacak çocuklarınızı birbirine yazmıştır. Siz siz olun, onların arzusunun önünü almayın!..
Boğaziçi'ndeki okullardan birinde yatılı okumakta olan Tahsin, kendisine eşek Türk diyen Cemil'e taş atar ve onu yaralar. Okulun öğretmenlerinden Orhan ilk müdahaleden sonra yaralanan çocuğu evlerine götürür. İdealizmle materyalizm arasında bocalayan, milliyetçi bir öğretmen olan Orhan, Mütareke sonrası İstanbul'unun zengin ve yozlaşmış kesimiyle bu olaydan sonra ilişki kurar ve o evdeki Batılı tarzda eğitim almış, kozmopolit düşüncelere sahip Vedia'ya âşık olur.
İslam Bey, gönüllü olarak orduya gidecektir ve uzaktan sevmekte olduğu Zekiye ile vedalaşmak ister.
Zekiye’ye, kendisi hakkında beslediği sevgiyi anlatır. Kız da ona karşı kayıtsız olmadığı gibi, onun arkasından o da erkek elbisesi giyerek gönüllüler takımına karışır, Silistre’ye kadar gider...
Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak “suç” işler. Böylece yeniden “hissetmeye” başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder.
“Gün gelecek, devran dönecek, yaşanan acılar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleriyle onun eşsiz eseri Cumhuriyet’e sahip çıkmayanları çok pişman edecek!
Okuduğunuz kitap, ülkeyi yönetenlerin Atatürk ve Cumhuriyet’e niçin büyük saygı duymaları gerektiğini anlatan yazıları içeriyor.
Hikaye 11. yüzyıl İranı’nda, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah’ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Alamut Kalesi’nde geçmektedir.
“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…”
“Yüksek zümrelerin son zenginlik günleri”... Yazar toplumu ve toplumsal sorunları gözlüyor; önemsediği “Konak”ın son direnişine tanıklık ediyor. Kent yaşamının konutu, konak. Yazlık köşk, yalı gibi konutlarda daha dingin, daha sessiz bir yaşam sürerken konak olaylara, sorunlara sahne oluyor. Nafi Molla Konağı’na gelin giden Münire’nin dramı.
Ernest Hemingway'in ölümsüz eserlerinden biridir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın 100 Temel Eseri arasında yer alır.
Yaşlı bir Kübalı balıkçının açık denizde dev bir kılıçbalığıyla olan can yakıcı mücadelesini, son derece sade ve kuvvetli kelimelerle anlatır. Bu hikâyesiyle Hemingway, yenilgiye karşı cesaret, kayba karşı şahsi başarı temasını kendine has modern üslubuyla yeni baştan anıtlaştırmıştır.
Ben, bu korkuyu, yarım yüzyıl önce, yurdu yarı kaplamış bir durumda buldum, gördümdü. Çocuk, hem kendi gittiği okulun hocasından, hem de başka okulun hocası olduğunu bildiği kimseden korkardı.
İhsan Oktay Anar'ın ''edebiyatın yeni soluğu'' tanımlaması yapılan yayımlanmış ilk romanıdır.
Debşelem Şah, hikmet tutkusuyla bir maceraya atılır. Düşünde gördüğü ışığı izler. Ay ışığının yıkadığı patikada uyurgezer gibi bir gerçeğin peşindedir.Gide gide gerçek bilginin ışığına ulaşır.
Voltaire, Candide adını verdiği bu yapıtında çağlar öncesinden gelen bir macera tadı taşıyan , dünyanın değişik yerlerine yapılan hayali yolculuklar, aşk ve felsefe aynı anda işlenmiştir.
İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir “nasihatname”; “Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?” gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu.
Hayatın en acı yüzüyle çok küçük yaşta tanışan ve ailesiz kalan Ahmet Bey’in münzevi hayatının ortasına bir cinayet haberi düşüyor. Usta edebiyatçı Zülfü Livaneli, bir cinayetin gölgesinde kardeşlik bağı, aşk, arkadaşlık, ihanet gibi insana dair tüm duyguların ve duygusuzlukların anatomisini çıkarıyor.
Beyaz Gemi, romanının kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuktur. Çocuk; saflığın, bozulmamışlığın ve geleceğin sembolüdür. Aytmatov, çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu oluşturmayı başarır. Ona göre; çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur.